4 Haziran 2011 Cumartesi
Marsel'in Rakibi Hajek
Kura burada.
Dualarımız kabul oldu ve Gasquet'in çekilmesiyle Marsel ana tabloda kendine yer buldu. İlk tur rakibi Hajek, olsası bir ikinci turda ise Bellucci-Dimitrov galibi ile oynayacak. Kuradan memnunuz.
Gelsin puanlar!
2 Haziran 2011 Perşembe
Yok Mu Çekilen?
Bugün Marsel ana tabloya 3 kişi uzaktaydı. Ama az önce gelen tweet der ki sadece 1 kişi kalmış Marsel'in önünde.
O iki kişinin kim olduğunu bilmiyoruz ama aklımızda bazı adaylar var kalan 1 kişi için.
Yok mu çekilen Marsel'in önünden???
Edit: Çekilenler Berankis ve Fish. Berankis değil ama Fish sürpriz. Bu akşam 23.00'a kadar biri daha çekilirse Marsel ana tabloda. Çekilmezse yarın eleme oynayacak.
Edit: Çekilenler Berankis ve Fish. Berankis değil ama Fish sürpriz. Bu akşam 23.00'a kadar biri daha çekilirse Marsel ana tabloda. Çekilmezse yarın eleme oynayacak.
1 Haziran 2011 Çarşamba
30 Mayıs 2011 Pazartesi
Marsel'in Roland Garros Macerası
Marsel'in Guillermo Garcia-Lopez'e 5 sette yenildiği maç sonrası Marsel'i kortta destekleyen bizler yıkıma uğramıştık. File önündeki el sıkışma sonrasında 60 saniye kımıldamadan yerimde durdum ben şahsen. Aynı şekilde eski Türkiye şampiyonu, Davis ve Fed Kupası takımı kaptanı yakın arkadaşım Erhan Oral'ın da yüzünden düşen bin parçaydı.
Ama hemen akabinde yanımda ve Erhan Oral ile benim aramda oturan Marsel'in antrenörü, çok sevdiğim arkadaşım Can Üner kafasını iki eli arasına almış yere bakar halini gördüm ve silkindim. Kendime geldim ve "bana ne oluyor?" dedim. Evet muazzam bir maç oynanmıştı ve kaybeden maalesef hepimiz olmuştuk. Hatta o kadar sıkı bir maç olmuştu ki toplam puanlarda Garcia-Lopez, Marsel'i ironik şekilde sadece 1 puanla geçmişti (174-173). Nihayetinde hayatın devam ediyor olduğunu hatırladım. Sevgili Can'ı bekledim ve kalkıp beraber çıkışa doğru ilerledik.
Kalkıp tribünden dışarı çıktığımızda sevgili Bedri Baykam ve değerli eşini gördük. Hepimizin tanıdığı, saygı gösterdiği ve TED kulübünden lisanslı eski tenisçi abimizdir kendisi (çok az kişi bilir ressam ve yazar kişiliği dışında tenise olan ilgisini). Hatta o da bizim gibi Tommy Haas maçında oturduğu yere oturmuştu tılsım bozulmasın diye. Yani tam karşımıza... Karşılıklı sinyalleşiyorduk; güzel puanlarda beraber alkışlıyorduk, bağırıyorduk. Haas maçı sonrası "tarihi bir maç izledik, tenisimiz 2 gömlek atladı" demişti. Garcia-Lopez maçı sonrası ise dışarıda bana "Türk tenisinin bir 2 gömlek daha ileri atlama şansı gitti" demişti üzgün bir ifadeyle. İkisi de isabetli yorumlardı. Marsel kazansaydı ilk kez bir Türk tenisçi bir grand slam'de son 32'ye kalmış olacaktı.
Hepimizin içi rahat olsun yine de. Hani dedim ya yukarıda sevgili Can'ı görünce hayatın devam ediyor olduğunu anladım diye... İşte o Can'ın ve de Marsel'in olgunluğu sayesinde hayat devam edecek ve Marsel'in başarılarının devamı da gelecek. Nitekim aynı gece beraber vakit geçirdiğimizde Can çoktan bir sonraki hedefe gözünü dikmişti ve her zaman kötü bir sonuç alınmasının akabinde benim de hayretler içinde gözlemlediğim "olsun, daha çok çalışacağız, başaracağız" mesajlarındaki azmini doğrular bir tavır takınmaktaydı. Marsel'in kendisi de yenilginin şokunu atlatmış ve benim endişelendiğim gibi teniste "bunalıma girme" diye adlandırdığımız durumdan çok uzaktaydı. Maçtan bile bahsettik bir süre ve gayet salim düşüncelerle maça geri bakabiliyordu.
Tabii bu pozitif enerjinin bir sebebi vardı. RG, Marsel için bir nevi basamak atlama turnuvası oldu. Sansasyonel bir 2010 yılından sonra, 2011 senesi bir hayli kötü gitmişti başta. Seneyi 9 mağlubiyet ile açmıştı Marsel, ATP'de ilk galibiyeti için mart ayını beklemek zorunda kalmıştı. Ocak ayında en yüksek noktasını 87 numarada bulan sıralaması da bir hayli gerilemiş ve onu RG'de eleme oynamaya zorlamıştı.
Ama işte elemelerde çok güzel 2 maç çıkarmıştı ve her ne kadar skorlar pek belli etmese de son 1 ayda yavaş yavaş kendine gelmeye başladığını hisseden Marsel için, bu ilk 2 maç hislerini doğrulama etkisi yapmıştı. Son eleme turuna çok inançlı bir Marsel çıkmıştı. Aksi bu ya, karşısına da formunun zirvesinde olan Augustin Gensse çıkmıştı. Yine de "bir şeyler iyi gitti mi hep iyi gider" misali, Marsel de lucky loser olarak girmişti ana tabloya Gensse'ye yenilmesine rağmen. Tabloda Haas ile eşleştiğini, kendisini yenen Gensse'nin ise Wawrinka ile oynayacağını gördüğü zaman Marsel de farkındaydı zarların kendi lehine düşeş geldiğinin.
İlk maçına çıktı 17 numaralı kortta Marsel. Çok iyi oynayarak adını 2. tura yazdırdı. Daha da önemlisi oyunundan çok memnundu. Akşam meşhur Champs-Elysees sokağı üzerinde Haagen-Dazs'da dondurma yerken maç hakkında yakınlarından fikir istediğinde gözleri parlıyordu. Formunu tekrar bulmuştu. İşte tam da bu yüzden, Garcia-Lopez'e hayal kırıklığı yaratacak bir biçimde yenilmesine rağmen üzüntüsü büyük olsa da, bu üzüntü kendisini uzun vadede fazla rahatsız etmeyecekti ve etkilemeyecekti. Yolu artık daha fazla genişlemişti. Yenildiğinin ertesi günü Nottingham challenger'dan çekilme kararlarını almışlardı bile. Hedef Queen's Club turnuvasıydı...
Başarılar Marsel! Paris'te bize yaşattığın güzel hafta için de ayrıca çok teşekkürler...
Mert Ertunga
Ekleme: Mert Hoca'ya verdiği bilgiler için sonsuz teşekkür ediyoruz öncelikle. Bunun haricinde kendisinden edindiğimiz bazı bilgileri de not olarak paylaşmak istedik. Marsel ilk iki ön eleme turunu çok agresif oynadıktan sonra Gensse maçında heyecana da kapılarak geri çizginin arkasında çok beklemiş ve gergin oynamış. Servisi ve backhand vuruşu her maçta çok iyiymiş. Lopez maçının son setinde daha iyi oynayan tarafmış ama servis kırma puanlarını da Lopez çok iyi oynamış ve Marsel'in almasına fırsat tanımadan kurtarmış. Bir de ikinic sette daha önceden bahsettiğimiz sakatlık molası konusu var. Göremediklerimiz ile ilgili bilgiler de bu şekilde.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)