Bu yıl Marsel İlhan, sonunda bütün profesyonel tenisçilerin keşfettiği şeyi öğrendi: Teniste iyiye gittikçe, daha da iyiye gitmeniz kademe kademe zorlaşır.
Aslında şartlara bakıldığında bu ifade çelişkili gözükebilir ama örneklemek gerekirse, besin zinciri içerisinde üste çıktıkça daha da yükselmek için yeni strateji ve taktiklerle gelmelisiniz. Bu kısmen daha başarılı oyuncuların daha çalışkan ve sorumlulukların farkında olma eğilimlerinden kaynaklanmakta. Bu oyuncular üstünlük kurabilmek için bütün taşları çevirirler ve bir şeyler bulmaya çalışırlar; ayrıca bu oyuncuların üstüne gidilebilecek zayıf yönleri de oldukça kısıtlıdır.
Çoğunuz Marsel'in iki sene önce burada bir grand slam maçı kazanan ilk Türk oyuncu olarak - Özbek kökenlere sahip olsa da - büyük bir hikaye yazdığını biliyorsunuz. 2009'daki o Amerika Açık'tan önce dünya 231 numarası olan Marsel için adeta bir kırılma anıydı o turnuva.(elemelerde 3 maç kazandıktan sonra, ilk turda da Christophe Rochus'ü son setini 7-5 kazandığı maçla geçmeyi başarmıştı) Bu hikayenin farkında olanlar sadece tenis gazetecileri değildi. O zaman dünyanın 1 numarası olan Roger Federer de soyunma odasında Marsel İlhan'ı tebrik etmiş, ona tavsiyelerde bulunmuştu. O yılki başarısıyla umutlanan Marsel, daha sonrasında kariyer hedefini 10 yıl boyunca ATP'de ilk 100'de tutunmak olarak belirlemişti.
İlhan, 2009 yılının sonunda ilk 100 hedefinden 50 basamak uzaklıktaydı; ancak motivasyonunu kaybetmedi ve 2010 yılını 90. sırada tamamlayarak bu hedefine ulaştı. (2010'da challenger şampiyonluğu ile Avustralya Açık ve Wimbledon'da ana tablo maçları kazanma başarılarını gösterdi) Sonrasında kaçınılmaz olan gerçeklikle karşı karşıya gelindi. Türkiye'deki yurttaşlarının büyük beklentisi ve korunacak puanlarla başlayan 2011'e 9 maçlık mağlubiyet serisiyle girdi Marsel.
Bu başlangıç İlhan'ın neden şu an Amerika Açık ana tablosuna direkt olarak giremediğini kısmen açıklıyor aslında. Bu hafta açıklanan sıralamada 100. basamakta bulunsa da, kayıt listesi tarihinde ilk 100'ün dışında kalan Marsel, direkt olarak ana tablo biletini alamadı. Bu nedenle de bugün elemelerin ilk maçında 4 numaralı kortta yerini aldı.
Şans eseri güzel, temiz ve kurak havanın olduğu bir başka gündü bugün Flushing Meadows'ta ve nihayet halk da bu şartlar altında şehirde yapılabilecek en güzel şeyi yakalamış gibi görünüyordu. (Ulusal Tenis Merkezi'nde Amerika Açık elemelerini bedava izlemek!) ABD Tenis Derneği Halkla İlişkiler Direktörü Chris Widmaier, bana dün 7000 seyircinin maçları izlemeye geldiğini, bugün bu sayının ikiye katlanacağını tahmin ettiğini söyledi.
Bu seyircilerden bazıları Marsel'in Polonyalı Marcin Gawron ile oynayacağı maçı dikkate alarak kortta yerlerini aldılar. İlk bakışta, Marsel sanki tıpkısının aynısı olan bir adamla oynuyor gibiydi. İki oyuncu da ince vücut yapılı ve orantılı yüz hatlarına sahip olmakla birlikte, bol tüylü gözüküyordu. Ve bu benzerliğin yarattığı karışıklığı daha da artırırcasına ikisi de benzer kıyafetler giymişti. (siyah şortun üstüne beyaz rengin dominant renk olduğu tişört) Ama Marsel'in üstünlüğü daha Gawron onu maçın dışına iten çift hatalarını yapmaya başlamadan bile belirgin olarak ortaya çıkmıştı.
Marsel ilk seti 6-2 ile aldı ve ikinci sette de servis kırarak 2-0 öne fırladı. Servis attığı ikinci setin üçüncü oyununda biraz gevşek oynadı ve kendisini 30-40 geride buldu. O an not aldım: "Bu, bir ilk 20 oyuncusunun fark edip servis kırmayı geri alarak faydalanabileceği bir hataydı. Ve sonrasında işler tamamen tersine dönmeye başlayabilirdi..." Ama Gawron kendi şehri olan Nowy Sacz dışında bir ilk 20 oyuncusu olmaktan çok uzaktaydı. Marsel, servisine tutunmayı başardı...
Marsel'in antrenörü Can Üner, Türk tenisinin asıl öncüsü. İstanbul'da doğup büyüyen Üner'i tenis kariyerini sürdürmesi için babası ateşledi ve o da kendisini önce Jefferson State Community Collage, sonrasında Universty of North Alabama'da tenis oynarken buldu.
Üner'e göre Marsel'in bu yılın başında aldığı kötü sonuçların sebebi başta stratejik öğeler olmak üzere, Marsel'in oyunu üzerinde yeni şeyler denemelerinden kaynaklıydı. Bu değişiklikler bugün Marsel'in Wimbledon gençlerde final oynamış olan Gawron'u 6-2/6-0 ile geçerken sıklıkla kullandığı file önü oyununu da kapsıyordu.
Daha sonra İlhan'a çıkışını yaptığı sahneye geri dönemenin ona ilham verip vermediğini sordum. "Bu benim için özel bir turnuva" dedi duraksayan bir İngilizce ile, "Ve buradaki koşulları seviyorum. Belki iyi sonuçlar alabilirim, bu yıl değilse de önümüzdeki yıl."
İlhan 12 ay sonrasını düşünüyor çünkü hala bu yılın başında, 0-9'luk seride öğrendiklerini işliyor. Üner'in dediği gibi "En iyi oyunculara yaklaştıklarında herkes için kendini geliştirmek daha zordur. Ve bu özellikle Marsel için geçerli çünkü ona bu basamakların bazılarını atlatacak bir gençler kariyeri olmadı. Eğer fırsatı olsaydı bu tarz sorunlarla daha önceden mücadele ederdik, ama onun için hala bir öğrenme süreci var. Günden güne. Maçtan maça."
Sezon başındaki kaybetme serisi ile ilgili İlhan, "Evet, biraz baskı hissettim. Türkiye'deki herkes beni destekliyor şimdi ve herkes ilk 100'de kalmam gerektiğini söylüyor. Ayrıca şimdiden Grand Slam'lerde ikinci turda oynamaya başladım ve bu biraz baskı yaratıyor."
Ancak Marsel Ocak ayındaki gerilemesinden sonra yumruklarla yüzü değişmiş bir boksör gibi değildi. Chennai'de kendini yeniden bulan Xavier Malisse'ye kaybetti ve Avustralya Açık ilk tur maçında Mikhail Youzhny gibi güçlü bir rakibi vardı. Her Lukas Rosol (Dubai) için bir Milos Raonic (Indian Wells) vardı. Ters ayakta yakalanan İlhan, özgüvenini kaybetti. "Kendime baktım ve ne olduğunu anlamadım" diyordu bana İlhan. "Ama o maçlardan dersler aldım."
"Tabi ki biraz baskı hissetti." diyor Üner. "Fakat aynı zamanda bazı değişiklikler yapmaya çalışıyordu ve bunlar işleri zorlaştırdı. O yüzden kendini biraz geride hissetti. Ama oyunun her alanında sıkı çalışıyoruz ve tüm araçları kullanıyoruz. Marsel oyunun her alanında iyi oynama anlamında giderek daha çok kendini geliştiriyor."
Uzak ve tenis geçmişi az olan ülkeden gelen ve turda yalnız kalan bir oyuncunun yalnızlığa kurban gitmesi, daha kötüsü daha iyi bir tenis geçmişi ve altyapısı olan ülkelerdeki oyuncuların kaynaklarına ulaşamaması yakın geçmişte görülebiliyordu. Ancak videolar ve internet gibi kaynaklar göz önünde olmayan tenisçiler ve yeni oluşan tenis fanları için çağa ayak uydurmada paha biçilemeyecek kadar önemli rol oynadılar. Ve bu yolla Üner ve İlhan Türkiye'de bir tenis kültürünü hızlıca oluşturabildiler.
Üner bana "İlhan Türkiye'de meşhur" dedi bu konuyu sorduğumda. "Yaptığı her şey haberlerde. Muhtemelen ülkenin en tanınan üç atletinden biri.".
Daha da önemlisi, İlhan'ın maddi kaygıları yok; bunu, örneğin, yol alabilmek için Challenger turnuvalarında, elemelerde çabalayan bir Kanadalı veya Alman oyuncu için söyleyemezsiniz. Üner'e göre Marsel'in bir Türk GSM şirketi olan Turkcell ile beş yıllık bir sözleşmesi var. Ve birden faaliyetleri hızlanan Türk Tenis Federasyonu, aynen hükümet gibi, İlhan ve Üner ile elele çalıştı ve onlara büyük malzeme desteği sağladı.
Şimdi ilk 100'e döndüğü için Marsel daha olumlu düşünüyor. Hatta şimdi kariyer hedefini de değiştirmiş ve bir ilk 50 oyuncusu potansiyeli olduğuna inanıyor ve önümüzdeki beş ila yedi yıl içerisinde bir gün o seçkin guruba dahil olacağına inanıyor. Yine de hala bazen Marsel'in talihi onu şaşırtıyor. Bir kaç hafta önce Montreal'de Federer onunla temasa geçti ve bir antrenman seansı ayarladı. İlhan heyecanlandı, aynen 2009 yılında Federer'in onu Arthur Ashe stadyumunun soyunma odasında aradığındaki gibi.
"Bazen hala inanması çok güç. Üç yıl önce, Federer'i sadece televizyonda izliyordum." diyor İlhan. "Şimdi onunla aynı turnuvalarda oynuyorum."
Çeviren: kirpi & Russell
6 yorum:
Çok teşekkürler çeviri için. Ben Marsel'in yeteniği ile ilgili de yorum bekliyodum yapmamış.Konu pek o değil ama bekliyodum yine de.
Belki bir sonraki yazısında yazar :) Bodo bir şekilde Marsel'e sempati beslemiş sanırım, bu hakkındaki ikinci yazısı. Daha iyi sonuçlar alırsa 3. de gelebilir.
ilk yazısını bulamadım, onun linkini bulabilir misiniz? :)
http://blogs.tennis.com/tennisworld/2009/10/adieu-us-open.html
Ama zeki insan kaybetmiş röportaj kaydını ve kısa kesmek zorunda kalmış. :)
olsun :)
bu arada türkiyedeki şu habercilik rezilliği ve bilgi kıtlığında uzaydan düşmüşçesine, güneş gibi parlayan bir site-blog olmuş, tebrik ve teşekkür ederim.. dancevic maçının raporu haberi ise tam bir ilaç oldu.
Biz teşekkür ederiz. :)
Yorum Gönder